Eski Yazılarım 2 (16.09.2015) (Hawking'e Cahil Demek 2)

CESARETİN VAR MI HAWKİNG’E “CAHİL” DEMEYE? – 2 (16.09.2015)

Bir Peygamber Mesleği: Maskeleri Düşürmek!
Serinin ilk yazısını okumadan bu yazıyı okumanızı tavsiye etmiyoruz.
(Bu yazı, yeni bir analiz içermeyip serinin ilk yazısına bir açıklama mahiyetinde kaldı. Yeni analiz içeren yazılar ise “Cesaretin Var mı Hawking’e “Cahil” Demeye?” serisi olarak ara ara devam edecek.)
İlk yazıda Hawking’e cahil dememizden bazı okurlar rahatsız olmuş. Haklılık payları olabilir. Ben yazının genel akışından meselenin Hawking’in şahsı olmadığının anlaşılacağını düşünmüştüm. Gerçi pek çoğu için bu problem olmadı ve yazı beğeni aldı. Ancak daha pek çok yazıda Hawking’i yazılarıma konuk almayı düşündüğüm için derdimizin ne olduğunu net bir dille anlatmakta fayda var…
Arkadaşlar, bu yazılarda konumuz, ilgilendiğimiz alan asla Hawking’in şahsı değil. Olamaz da. Biz fikirlerle uğraşıyoruz. Hawking bir sembol. Batı dünyasının “bilgin ve kültürlü” karizması yükleyerek gözümüzde putlaştırdığı adamları temsil ediyor. Başka birisi de olabilirdi. Bu kültürlü ve bilgin adam illüzyonu arkasındaki cehaletin izahı peşindeyiz. Bilinçaltımıza sokulan Batı felsefesinin, peygamberî bakış açısının önüne geçmiş olması derdimiz. Yoksa Hawking’in şahsıyla bir problemimiz yok 🙂 Bakarsınız bir son dakika golüyle Hawking, Müslüman olur ve sonsuzu kazanır inşâAllah…
Ebu Cehil lakabı ne manaya geliyor biliyor musunuz? “Cehaletin babası” demek… Ebu’l-Hakem lakabı ise “bilginin, hikmeti babası” anlamına geliyor. Peki bu iki lakabın aynı adama ait olduğunu biliyor muydunuz?
Evet İslam’dan önce “bilginin babası” olarak hitap edilen ve öyle zannedilen adamın İslam’dan sonra aslında cahil olduğunu ortaya koyuyor Muhammed aleyhissalatu vesselam. Ve artık o lakap ile anılmaya başlıyor. Aslında Ebu Cehil gerçekten de bilgi sahibiydi. Mekke’nin en kültürlü adamıydı belki de. Ama önceki yazıda izah edildiği gibi marifetullahı netice vermeyen bilgi cehalet doğuruyordu aslında. Bunu kâinatın öğretmeni Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam bize öğretmişti.
İşte meselemiz Hawking değil, meselemiz modern Ebu Cehiller… Mesele bu kâinatın anlamını bize anlatabilecek yegâne insanın (aleyhissalatu vesselam) bize öğrettiğine göre “cehaletin babası” olanları, bir şekilde “bilginin babası” karizmasıyla bize yutturmaları… İşte 1400 sene önce Hz.Muhammed aleyhissalatu vesselam Mekke halkına “sizin ‘Ebu’l Hakem’ zannettikleriniz aslında hakikati bilmeyen ve putlara tapan ‘Ebu Cehil’ lerdir.” diye ispat etmişti. O zaman Mekke’de Muhammed aleyhissalatu vesselam “Ebu’l Hakem” maskelerini düşürmüştü. Bugün ise fenden ve felsefeden gelen ”bilgin adamlar” maskesini düşürmek peygamberinin izinde Bediüzzaman’a düşmüş…
“Bütün neşrettiğim envâr-ı imaniye ile onların fünun-u müsbete ve tabiat dedikleri muhkem kal’alarını zîr ü zeber etmişim. Onların en büyük dinsiz feylesoflarını, hayvandan aşağı düşürmüşüm.” (1)
Peki “Ebu’l Hakem” maskelerini düşürmek neden çok önemli? Yani niye bunun üstünde duruyoruz ısrarla? Çünkü yıllarca Batı’nın dinsiz felsefe üslubuyla fen dersleri gören gençlerde materyalist bir bilinçaltı oluşmaya başlıyor. Bilim ve bilim adamları bizim için put haline gelmeye başlıyor. Yalnız yüzleşmemiz gereken sıkıntı şu: Bütün araştırmalarda halktan profesör bilim adamlarına doğru gidildikçe ateizmin ciddi oranda arttığını görüyoruz. Bunu gören gencin kafası karışıyor. “Bilime ve teknolojiye yön veren bu zeki ve saygıdeğer insanlar dinlere inanmıyorsa, yoksa?” psikolojisiyle hele de üniversite seviyesine kadar fen dersleriyle meşgul olmuşsa ya ateist olmaya yöneliyor. Veya bilimi akıl işi, dini ise kalp işi olarak görmeye başlıyorlar… Bu meşhur “Bilim akıl işi, din kalp işi.” lafını ben size tercüme edeyim:
“Aklen çok düşünmeyeceksin din işlerini. İnsanlar eskiden evrendeki faaliyetleri açıklayamadıkları için dinler doğmuş! Oysa şimdi modern bilim her şeyin nasıl olduğunu açıklamış. Dinin aklen pek bir rolü yok artık! Ama yine de gelenek-görenektir, psikolojik olarak daha diri tutar falan diye stepne gibi dursa fena olmaz! İnanır geçersin.”
Yani kısaca kafalarda dinin pek bir hakikati yok sadece psikolojik bir besleme aracı! Böyle bir imanın sekerat anını geçip geçemeyeceğini vicdanlarınıza bırakıyorum!
İşte sıkıntı, bu insanların “Ebu’l Hakem” görünümlü bilim adamı hayranlığı ile dine olan güvenlerinin azalması ve imanlarını kaybetmesi tehlikesi… Bu meseleyi çok önemsiyor Bediüzzaman: “Bu zamanda ehl-i İslâm’ın en büyük tehlikesi, fen ve felsefeden gelen bir dalaletle kalplerin bozulması ve imanın zedelenmesidir.”
Müslümanların en büyük tehlikesi olarak gördü farkındaysanız… İşte bu yüzden Hawkinglerin, Dawkinslerin bilim adamı karizmalarının altındaki “cehalet”in anlaşılmasına çalışıyoruz.
“Bilim akıl, din kalp işi.” saçmalığını hiçbir vicdan kabul etmez. Bir din haksa, kalp de onun olmalıdır akıl da…
İşte Risale-i Nur bunun için önemli. “Dinsiz felsefenin hakikatsiz bir safsata” olduğunu söyleyip asıl Allah’ı bulamayanların akıl ile alakalarının olmadığını ispatlıyor. Son 3 asırdır din anlayışına savaş açan Batı felsefesi karşısında “Kur’an’ın sönmez ve söndürülemez manevi bir güneş olduğunu bütün dünyaya” ispat ediyor…
1400 sene önce Muhammed aleyhissalatu vesselam “Ebu’l Hakem” maskelerini düşürüp aslında “Ebu Cehil” olduklarını ortaya koyup pek çok Mekkeli’yi dalaletten kurtarmıştı.
1400 sene sonra Risale-i Nur Hawking ve türevlerinin “bilgin” maskelerini düşürüp aslında “cahil” olduklarını ispat etmiş. Bize de fenden gelen dalalete karşı savunmasız gençliğe bunu ilan etmek düşüyor.
Maskeleri düşürmek de bir peygamber mesleğidir…
(Akıllara şu gelebilir: “Hiç izah edilmemiş. Bediüzzaman, seküler bilimin maskesini nasıl düşürüyor? Gerçekten bilim adamları neden ateist oluyor?” Bu soruları serinin bir sonraki yazısında inceleyeceğiz inşâAllah…)

(1) Risale-i Nur |Mektubat |16. Mektup

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eski Yazılarım 5 (15.12.2015) (KABİLİYETLERİNİN PEŞİNDEN GİT )

Eski Yazılarım 1 (02.09.2015) (Hawking'e Cahil Demek 1)